Yenilmez Aslan Masalı

Bir varmış bir yokmuş. Vahşi bir ormanda güçlü mü güçlü bir aslan yaşarmış. Bu aslan sadece güçlü değilmiş, aynı zamanda korkusuz, heybetli, görkemli ve çok akıllıymış. Ormandaki hiçbir hayvan onunla yarışamazmış. Güçlü pençeleri tek hamlede rakibinin işini bitirirmiş. Avlanmak onun için çocuk oyuncağıymış. Çünkü neredeyse bir çita kadar hızlı koşar ve on aslan gücündeymiş.

O kadar görkemli ve güzelmiş ki onu görenlerin dili tutulurmuş. İpek gibi tüyleri, rüzgarla dalgalanan, güneşte parlayan yeleleri varmış. Aklıyla da çok övünürmüş. Ormanda herkesi kandıran tilki bile onu bir kere olsun kandıramamış. Bütün hayvanlar ondan hem korkar hem de bilgisinden dolayı hayran olurmuş.

Aslına bakarsanız hayvanlar aslandan pek memnun değillermiş. Ellerinde bir fırsat olsa ondan kurtulurlarmış. Bir gün aslan ormanda gezerken karnı acıkmış ve diğer hayvanların biriktirdikleri yiyeceklerin hepsini yemiş. İşte bu son damla olmuş ve artık hayvanların sabrı taşmış. Bir toplantı yapmaya karar vermişler.

Bütün hayvanlar toplantıya katılmış. Sözü en yaşlı olan keçi almış:
“Sevgili kardeşlerim, bildiğiniz gibi başımızda bir aslan belası var. Neyi istediğimize yiyebiliyor, ne istediğimiz gibi gezebiliyoruz. Artık ondan kurtulmanın zamanı geldi.”

Serçelerden biri söz almış:
“Ama nasıl? Bilmiyorum. İşte bunu bulmak için toplandık. Fikri olan var mı?”

Ceylan:
“Hepimiz birleşip onu etkisiz hale getirelim. Sonra da bağlayalım.”

Hayvanlar hep bir ağızdan:
“Olmaz! O hepimizden daha güçlü.”

Kurt:
“Komşu ormanlardaki aslanlardan yardım isteyelim.”

Hayvanlar yeniden:
“Olmaz! O hepimizden daha itibar sahibi. Bizi değil, onu dinlerler.”

Keçi:
“E o zaman ona her gün yiyecek verelim. O da bizi rahat bıraksın.”

Keçi tekrar:
“Bu da olmaz. O zaten her imkana sahip. İstediği an yiyeceğe ulaşabiliyor. Tilki kardeş, senin bir fikrin yok mu?”

Deminden beri konuşulanları dinleyen tilki biraz düşünmüş. Sonra:
“Ben aslanı nasıl bir oyun edeceğimi biliyorum. Siz bu işi bana bırakın,” demiş.

Ertesi gün tilki erkenden aslanın yuvasına gitmiş. Aslan sabah kahvaltısını yapıyormuş. Tilki’yi görünce şaşırmış ama belli etmeden:
“Hayırdır, sabah sabah neden geldin?”

Tilki:
“Rahatsız ettiğim için kusura bakmayın kralım ama size bir armağan getirdim. Müsaade ederseniz yaklaşabilir miyim?”

Aslan merakla:
“Yaklaş bakalım,” demiş.

Tilki yaklaşıp ağzındaki keseyi aslanın önüne koymuş. Kesinin ağzını açınca aslanın gözleri şaşkınlıkla açılmış. Kesinin içinde parıl parıl parlayan altınlar varmış. Altınlar o kadar parlakmış ki aslanın gözleri kamaşıyormuş.

Aslan hayretle sormuş:
“Bu ne böyle? Hayatımda hiç bu kadar güzel bir şey görmedim. Gözlerimi alamıyorum.”

Tilki:
“Buna altın derler kralım. Bilirsiniz, ben sık sık karnımı doyurmak için kasabaya, insanların arasına giderim. İşte orada görmüştüm. Bu çok değerlidir. İnsanlar bunun için gece gündüz çalışır. Her şeylerinden vazgeçerler.”

Aslan:
“Gerçekten mi?”

Tilki:
“Tabii kralım. Bu dünyadaki her şeyden daha değerlidir. Zaten bu dünyada her şey bunun için yapılır.”

Aslan:
“İlginç. Hiç duymadım. E peki ben bunu ne yapacağım?”

Tilki:
“Kralım, bununla ne isterseniz yapabilirsiniz. Bu güçtür. Buna sahip olan büyük bir güce sahip olur. Ama unutmayın, güç rahatın düşmanıdır.”

Aslan:
“Ne demek istiyorsun?”

Tilki:
“Yani diğer hayvanlar eğer altınlarınızı görürlerse sizden almak için ellerinden geleni yaparlar. İyice saklayın, göz kulak olun diye diyorum.”

Aslan gözlerini altınlardan alamıyormuş. Adeta hipnoz olmuş. Tilki kurnazca sırıtıp yavaşça oradan ayrılmış. Altınlarla baş başa kalan aslan hemen kesenin ağzını kapatmış. Sonra bir köşeye saklamış. Arada bir gidip keseyi açıp altınlara bakıyor, kimse görmeden hemen ağzını kapatıyormuş.

Vakit öyle olmuş, aslan da acıkmış. Biraz avlanmak için dışarı çıkmış. Tabii kesesini de yanına almış. Dışarı çıkmış çıkmasına ama bir türlü avlanamıyormuş. Çünkü ne zaman ağzını açsa, ağzındaki kese düşüyor. O keseyi alırken de av kaçıyormuş. Aslan böyle akşama kadar dolaşmış, hiçbir şey yakalayamamış.

Mağarasına geri dönmüş. Yorgun bir şekilde yere uzanmış. Tam uyuyacakken kesesi aklına gelmiş. Hemen kesenin üzerine yatmış. Böylece kimse onu göremeyecekmiş.

Aslan o gece uyumuş ama bir sürü korkunç rüya görmüş. Rüyasında hep hayvanlar topluca gelip kesesini alıyorlarmış. Aslan bu şekilde geceyi geçirmiş. Sabah kan ter içinde kalkmış. Kalkar kalkmaz kesesine bakmış. Yerinde görünce derin bir “oh” çekmiş.

Aradan tam bir hafta geçmiş. Ama aslan ortalıkta hiç gözükmüyormuş. Hayvanlar da hem sevinmiş hem meraklanmışlar. Tilkinin yanına gidip:
“Tilki kardeş, bizim aslandan hiç haber yok. Ne yaptın ona?”

Tilki anlamlı anlamlı gülmüş sonra:
“Hadi gidip bakalım ne haldeymiş.”

Hayvanlar korkuyla:
“Delirdin mi sen? Bizi mahveder. Hiç aslanın mağarasına gidilir mi?”

Tilki:
“Korkmayın, beni takip edin.”

Tilki önde, tüm hayvanlar arkada aslanın mağarasına gitmişler. Bir de bakmışlar ki aslan yerde yatıyor. Hafifçe gözlerini aralamış, önündeki keseye bakıyormuş. Hayvanlar ürkse de tilki aslana yaklaşmış.

Aslanın pençesini kaldıracak hali yokmuş. Çünkü açlık ve uykusuzluk onu bu hale getirmiş. O güzelliğinden eser kalmamış. Tüylerinin canlılığı gitmiş, yüzündeki o enerji kaybolmuş. Yerde yatan aslan neredeyse can verecekmiş ama gözleri hala altınlarındaymış.

Hayvanlar hayretle:
“Ne olmuş bizim aslana?” demişler.

Tilki ise:
“Eee, bizim güçlü, güzel, akıllı aslanımız parlak altınların esiri oldu. Bu parıltıları aldı, özgürlüğünü verdi. Özgürlük her şeyden daha önemlidir. Hiçbir şeyin esiri olmamak asıl güç ve bilgeliktir,” demiş.

Yenilmez Aslan Yazan Ayşegül Korucu Bu çizgi filmin betimlemesi TRT Çocuk tarafından Sesli Betimleme Derneği’ne yaptırılmıştır.